İstanbul, 26 Ekim 2023 tarihinde saat 14:35'te beklenmedik bir sarsıntıyla sarsıldı. Marmara Bölgesi'nin kalbinde, merkez üssü Maltepe olan 5.2 büyüklüğündeki deprem, şehrin çeşitli bölgelerinde hissedildi. Ancak deprem anında yaşayanların endişelerinin kaynağı, sarsıntının büyüklüğünden çok, İstanbul'un gelecekte kıyısını geçebilecek olan büyük bir depremin yaklaşımındaki belirsizlikti. Son yıllarda sismologlar, İstanbul'un fay hatlarının üzerindeki durumu hararetle incelemekteydi. Peki, bu son deprem, beklenen büyük bir felaketin habercisi mi? İşte, bu sorunun cevabı, bilim insanları ve jeologlarla birlikte ele alındığında daha anlamlı bir hal alıyor.
İstanbul, coğrafi konumu gereği, Kuzey Anadolu Fayı'nın bir parçası üzerinde yer alıyor. Bu nedenle şehir, asırlardır yaşanan büyük depremlerin etkilerini hissetmiş bir yerleşim alanı. Çeşitli araştırmalar, bu fay hattının sürekli olarak enerji biriktirdiğini, bu birikimin bir gün büyük bir depremle sonuçlanabileceğini öne sürüyor. Son yapılan araştırmalara göre, İstanbul'u etkileyebilecek büyük bir depremin 7.0 büyüklüğünde olması bekleniyor. Ancak 26 Ekim'deki deprem, bu hedefin çok altında kalıyor. Şiddetli sarsıntılar ve artçı depremler, sismik faaliyetlerin aktif olduğu yerlerde olağan bir durum. Bu sarsıntılardan bazıları, aslında fay hatlarının serbest bırakması gereken enerjinin bir kısmını serbest bırakmış olabilir.
Depremler, yer kabuğunun hareket etmesinin doğal bir sonucudur ve bu hareket, fay hatlarında biriken enerjinin serbest kalmasını sağlar. İstanbul'da meydana gelen bu tür olaylar, aslında fay hattındaki enerjinin serbest bırakılması ve gelebilecek daha büyük bir depremin önüne geçilmesi açısından önemli bir durum. Uzmanlar, bu tür küçük çaplı depremlerin, büyük bir depremi tetiklemeden önce fay hatlarındaki sürtünmeyi azalttığını ve daha büyük bir depremin olasılığını düşürdüğünü belirtiyor. Ancak, bu durum sadece zamanla ilgili bir değişiklik olduğunu unutmamak gerekir. Geçmişte İstanbul'a ait büyük depremler, genellikle 100 ila 200 yıllık aralıklarla meydana gelmiştir.
İstanbul'un deprem riski, şehir planlaması ve yapı güvenliği açısından büyük bir sorun teşkil ediyor. Uzmanlar, özellikle yaşlı binaların durumu ve deprem yönetmeliklerinin uygulanmadığı yerlerde riskin daha da arttığını vurguluyor. Şehirdeki mevcut yapı stoğunun büyük bir kısmı, 1999 İzmit depreminden önce inşa edildiğinden, bu binaların deprem dayanıklılığı şüphe taşıyor. Bu nedenle, deprem alanında yapılacak çalışmalar sadece bilimsel veriler üzerinde çalışmakla kalmamalı; aynı zamanda şehirdeki yapıların güçlendirilmesi, acil durum planlarının oluşturulması ve halkın bilgilendirilmesi de oldukça önemlidir.
Ayrıca, İstanbul'un depremle ilgili hazırlık kapasitesinin artırılması, afet yönetimi konusunda önlemler alınması, sosyal dayanışma ve altyapı çalışmalarının yapılması büyük önem taşımaktadır. Deprem sonrası kurtarma, yardım ve acil durum hizmetlerinin etkin bir şekilde işleyebilmesi için şehir genelinde yoğun bir eğitim ve bilgilendirme çalışmaları gerçekleştirilmelidir. Ancak bu tür önlemler alındığında, özellikle büyük bir depremin olasılığında, şehir halkının daha dayanıklı ve hazırlıklı hale gelmesi mümkün olacaktır.
Sonuç olarak, İstanbul'da meydana gelen son depremler, beklenen büyük bir deprem değil, fay hattının enerji biriktirdiğinin bir göstergesidir. Ancak bu durum, herhangi bir hafifletme planı yapılmadan dikkate alınmamalı ve şehirdeki tüm bina ve altyapı sistemlerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Her an bir deprem meydana gelebileceği gerçeğiyle yüzleşerek, İstanbul'un geleceği için önlemler almak zorundayız. Şehrin deprem yansıması, insan yaşamına vurabilecek tehditlerden arındırılması için sürdürülebilir bir yaklaşım benimsemeliyiz. Böylelikle, İstanbul'un güvenliği için daha sağlam ve dayanıklı bir temel oluşturmuş olacağız.